Halk sağlığı, bireyin sağlıklı olması ve toplumda sağlık düzeyinin geliştirilmesi için toplumsal düzeyde insan sağlığını tehdit eden tehlikelerin belirlenmesi, onların bertaraf edilmesi; edilemiyorsa tehlike düzeyi ve karşılaşma riskinin en aza düşürülmesi ile sağlık yönetimi ve temel sağlık hizmetlerini içermektedir.
“Bugün ülkemizde ve dünyada bulaşıcı hastalıklar kısmen kontrol altına alınabilmişse, bunun birinci nedeni sağlıklı içme ve kullanma suyuna erişim, tuvalet hijyeninin yaygınlaşması, ikinci nedeni de aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı bağışıklama hizmetleridir” diye belirten Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği (HASUDER) Üyesi ve EKMUD Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz 3-9 Halk Sağlığı Haftası vesilesiyle önemli bilgiler paylaştı.
Her ne kadar toplumda sağlıklı olmak bir amaç gibi düşünülse de aslında sağlıklı olmak bir amaç değil, temel bir araçtır. İnsanlar doğdukları zaman biyolojik bir potansiyele sahiptir; yetenek, beceri, zekâ ve hastalıklara duyarlılık gibi… İnsan sağlıklı olursa sahip olduğu yetenek ve becerilerini geliştirip üretken ve mutlu bir yaşam sürebilir. Bu nedenle sağlıklı olmak her insanın en temel hakkı ve sorumluluğudur.
Sağlıklı olmak kendi başına gelişen bir durum değildir. Sağlıklı olmak bireyin sahip olduğu genetik özellikler ve çevresi ile kurduğu ilişkinin bir sonucudur. Günümüzde genetik ve biyolojik özellikler bizim kolayca müdahale edip değiştirebileceğimiz özellikler değildir. Bununla beraber fiziksel çevreden sosyal çevremize, sağlık hizmetlerinden bireysel tutum ve davranışlarımıza kadar çevremizle olan ilişkilerimizi değiştirip geliştirebiliriz. Özellikle fiziksel çevremizle olan ilişkimizde doğada var olan canlı veya cansız her şey ile insan sağlığı arasında direkt ya da dolaylı bir neden sonuç ilişkisi olduğunu unutmadan hareket etmeliyiz.
Sağlıklı içme ve kullanma suyunun, barınma koşullarının sağlanması, tuvalet hijyeni ve kanalizasyon sisteminin kurulması, yeterli ve dengeli beslenme için sağlıklı gıdanın temin edilmesi, çöplerin bertaraf edilmesi, sağlık eğitimi, aile planlaması ve üreme sağlığı hizmetleri, bağışıklama ve riskli grupların taranıp izlenmesi başlıca Halk Sağlığı hizmetleri içinde sayılabilir. Bu hizmetlere bakıldığı zaman tamamının sağlık kurumları ile yapılamayacağı görülmekte olup, yerel ve merkezi yönetimlerle koordineli bir şekilde iş birliği gerekmektedir.
Toplumsal düzeyde sağlığın gelişmesi insanların daha az hasta olması, erken yaşlarda ölümlerin azalması hatta ortadan kaldırılması, insanların yetenek ve becerilerini geliştirerek daha üretken, uzun ve mutlu bir yaşam sürmesini sağlar. Bununla beraber toplumsal düzeyde sağlığın gelişmesi hastane hizmetleri ile her geçen gün katlanarak artan sağlık harcamalarını da düşürür.
Sağlıklı olmak tam bir iyilik hali içinde olmaktır
Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz: “İnsan sağlığı, çevremizdeki insan dahil canlı veya cansız her şeyle direkt ya da dolaylı bir ilişki içindedir. Bu ilişki gereğince insan ne kadar olumlu bir çevre içinde yaşarsa, o kadar sağlıklı olacaktır. Sağlıklı olmak da sadece bedensel olarak hasta olmamak değil, bununla beraber ruhsal ve sosyal yönden de tam bir iyilik hali içinde olmaktır. Kişi bedenen sağlıklı olabilir ama yaşamdan tat almıyor, kendini gerçekleştiremiyor, diğer insanlarla sağlıklı bir ilişki kuramıyorsa, o kişinin sağlıklı olduğunu söyleyemeyiz” dedi.
Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz: Çevresel önceliklerle insan tutum ve davranışları arasında yer alan Temel Sağlık Hizmetleri, her yerde ve her insanın en yakınında verilmesi gereken sağlık hizmetleridir. Sanayi devrimi sonrasında önemi giderek anlaşılan ve 1978 yılında Alma Ata’da Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı 134 ülkenin imza altına alarak duyurdukları Temel Sağlık Hizmetleri, sağlığın korunup geliştirilmesinde olmazsa olmaz hizmetler olarak duyurulmuştur.
Temel Sağlık hizmetleri;
- Sağlık eğitimi
- Sağlıklı içme ve kullanma suyunun temin edilmesi
- Yeterli ve sağlıklı beslenmenin sağlanması
- Hijyen ve sanitasyonun sağlanması
- Bulaşıcı hastalıklara karşı bağışıklama hizmetleri
- Aile planlaması ve üreme sağlığı hizmetleri
- Yaygın olarak görülen bulaşıcı hastalıkların önlenmesi
- Yaygın görülen sağlık sorunları için temel ilaçların sağlanması olarak tanımlanmıştır.
Bir toplumda Temel Sağlık Hizmetlerinin varlığı kadar bu hizmetlerin kesintiye uğramadan sürekliliğinin sağlanması, herkesin bu hizmetlere ayrıcalıksız olarak ulaşmasının önemi de bildirilmiştir” dedi.
Bağışıklama Temel Sağlık Hizmetleri içinde olmazsa olmaz hizmetlerden biridir
Bugün ülkemizde ve dünyada bulaşıcı hastalıklar kısmen kontrol altına alınabilmişse, bunun birinci nedeni sağlıklı içme ve kullanma suyuna erişim, tuvalet hijyeninin yaygınlaşması, ikinci nedeni de aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı bağışıklama hizmetleridir vurgusu yapan Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz: “Aşıların yapılmasıyla kişiler bulaşıcı hastalığı geçirmeden o hastalığa karşı bağışık hale gelmektedir. Bu çok önemli bir sağlık kazanımıdır. Çünkü aşılar kullanılmaya başlanmadan önce, insanlar çocukluk yaş gruplarında çiçek, çocuk felci, kızamık, kızamıkçık, kabakulak, tetanoz, difteri, boğmaca vb. aşı ile önlenebilir hastalıklara yakalanıp hasta olurlardı. Ölüme varan ağır hastalıklar sonrasında kişi yaşarsa o hastalığa karşı bağışıklık kazanırdı.
Oysa ki aşılar sayesinde böyle bir hastalığa yakalanmadan bağışık hale geliyorsunuz, hastalık acısı ya da hastalığa bağlı sakatlık yaşamıyorsunuz. Aşılar sayesinde bugün ülkemizde çocuk felci, difteri, bebeklik dönemi tetanoz hastalığı görülmüyor. 1970’li yıllara kıyasla kızamık, kızamıkçık, kabakulak hastalığı yüzde 99 oranında, hepatit A, tetanoz, suçiçeği yüzde 80 oranında azalmıştır. Nüfus ve kalabalık yaşamın bu kadar arttığı günümüzde aşılar olmasaydı, aşı ile önlenebilir hastalık salgınlarından yılda on binlerce insanımızın ölmesi ya da sakat kalmasını önleyemezdik. Biliyorsunuz çiçek hastalığı 1978 yılından beri dünyada görülmüyor. Çiçek hastalığı bulaştırıcılığı, sakat bırakma ya da öldürme olasılığı yüksek bir bulaşıcı hastalıktır. Bugün çiçek hastalığına yakalanma korkusu olmadan yaşıyoruz. Bunu 20. yüzyılda bütün dünyada yaygın olarak yapılan çiçek aşısına borçluyuz. Aynı durum çocuk felci hastalığı için de geçerli. Yaygın çocuk felci aşılamaları sayesinde ülkemizde 1998 yılından beri çocuk felci hastalığı görülmemektedir. Günümüzde dünyada da sadece Afganistan ve Pakistan’da bu hastalık görülmektedir. Orada da aşılama kapsayıcılığı yeterli düzeye ulaştırılabilirse çocuk felci hastalığı görülmeyecek ve dünyadan tamamen ortadan kaldırılan ikinci bulaşıcı hastalık (birincisi çiçek hastalığı) olacaktır” dedi.
Çok yakın bir zamanda, 2019-2023, Covid-19 pandemisi yaşadık. Bütün dünya için hem sosyal hem de ekonomik olarak ağır kayıplar verdik ve etkileri hala devam etmektedir. Pandeminin ilk anından itibaren onu kontrol altına almak ve önlemek için birden çok önlem uygulanmış olsa da Covid-19 aşılarının geliştirilmesi ve yaygın olarak kullanımı en güçlü ve en etkili uygulama olmuştur diyen Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz: “Covid-19 aşısının zamanında geliştirilemeseydi gözlenen Covid-19 hastalık ve ölümlerinden çok daha fazlasını göreceğimiz kaçınılmazdı. Halihazırda küresel iklim krizi nedeniyle benzeri bulaşıcı hastalık salgın ve pandemisinin ortaya çıkma riskinin çok arttığı bir döneme giriyoruz. Bu nedenle, dünya olarak aşı geliştirme ve uygulamaya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var” dedi.
Genişletilmiş Bağışıklama Programı aşı ile önlenebilir hastalıkların kontrolünde bir başarı hikayesidir ve sırada Yaşam Boyu Bağışıklama Programı var
Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz: “Yaşam Boyu Bağışıklama Programı” Dünya Sağlık Örgütü’nün bir önerisidir. Genişletilmiş Bağışıklama Programı ülkeler arasında farklı düzeylerde olmakla beraber dünyada yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu program ile her yıl dünyada 5 yaş altında 2.5 milyon çocuk ölümünün önlendiği, aşısı eksik olan çocuklarında aşılandığı takdirde 2 milyon çocuk ölümünün daha önlenebileceği bildirilmektedir. Bu aşı ile önlenebilir hastalıkların kontrolünde bir başarı hikayesidir. Gelinen noktada ulusal ve uluslararası sağlık örgütleri ve ilgili uzmanlık dernekleri ergenler için, gebeler için, yaşlılar ve risk grubunda olanlar için de ayrı ayrı aşılama önerileri yapmaktadır ve bu öneriler uygulanmaktadır. Ancak bu önerilen uygulamaların hiçbiri çocukluk aşı programındaki gibi sıkı bir şekilde uygulanıp, izlenip kontrol edilmemektedir. Yaşam Boyu Bağışıklama Programı gereğince bir insan doğduğu andan ölünceye kadar belli yaşlarda önerilen aşıların yapılması ve aşılama yönünden bütün insanların izlenmesi önerilmektedir. Başka bir ifadeyle “Yaşam Boyu Bağışıklama Programı” hali hazırda uygulanan çocukluk yaş grubu aşı pratiğinin bütün yaş grubunu kapsayacak şekilde planlanması ve uygulanmasıdır. Her ülkenin artık bu programa geçmek için hazırlık yapması ve geçmesi gerekir” dedi.
Çocukluk çağı aşıları konusunda halkta farkındalık düzeyi yüksek, erişkin aşılarda düşük
Çocukluk çağı bağışıklama programı olan Genişletilmiş Bağışıklama Programı’nın ülkemizde 2010 yılına kadar Sağlık Ocakları, bu tarihten sonrada Aile Sağlığı Merkezleri tarafından yürütüldüğünü dile getiren Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz şunları söyledi: “Türkiye Dünya ölçeğinde bu programı hedeflere uygun başarılı bir şekilde yürütmektedir. Çocukluk çağı aşılar konusunda vatandaşlarımız arasında farkındalık düzeyi iyidir. Bununla beraber erişkin yaş grubunda aynı duyarlılık bulunmamaktadır.”c
Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz: “Aşılar toplumsal düzeyde yaygın kullanılmaya başlanmadan önce aşı ile önlenebilir hastalıkların hemen tamamı çocukluk yaş grubunda geçirilmekte ve sık sık salgınlar olmaktaydı. Bu salgınlarda ölüm oranları ve sağ kalanlarda da sakat kalma riski çok yüksekti. Bu dönemde kişi hastalığı geçirip iyileşirse, yaşadığı sürece o hastalığa bağışık olarak yaşarlardı ve erişkin yaş gruplarında aşı ile önlenebilir hastalıklar sıklıkla gözlenmezdi. Bu nedenle aşıların yaygın olarak kullanımı çocukluk yaş grubunda oldu. Aşılama kapsayıcılık hızları arttıkça aşı ile önlenebilir hastalıklar azalmaya başladı. Aşılamanın toplumsal düzeyde etkisinin ortaya çıkabilmesi için aşı kapsayıcılık hızının yüksek tutulması gerekmektedir. Günümüzde hastalıktan hastalığa ve aşının koruyuculuk etkisiyle değişmekle beraber, hedef popülasyonun yüzde 90-95’i aşılanabilirse, toplumsal düzeyde bağışıklık sağlanabilmektedir. Bir hastalığa karşı toplumsal düzeyde bağışıklığın gelişmesi, hastalık etkeninin toplumdan uzaklaşmasını sağlamaktadır. Ülkemizde 2000’li yılların başından itibaren aşılama kapsayıcılık hızlarının daha da artması ile aşı ile önlenebilir hastalıklarda toplumsal düzeyde bağışıklık sağlanmış ve halen de sürdürülmektedir. Burada görev alan yönetici ve sağlık çalışanlarına, Aile Sağlığı Merkezi doktor, ebe, sağlık memuru ve hemşirelerine şükranlarımızı sunuyoruz” dedi.
Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz, çocukluk çağı aşılamalarının yaygınlığı ve başarısı sonrasında aşı ile önlenebilir hastalıkların toplumda yaygın olarak görülmediğini vurguladı ve sıraladı;
- Aşı olup bağışıklık gelişen kişilerde bağışıklık zamanla azalır,
- Aşı olup bağışıklık gelişmeyen kişiler yetişkin yaş grubuna geçer ve sayıları zamanla artar,
- Aşı olmayıp ya da aşılanamayıp bağışık olmayan kişiler yetişkin yaş grubuna geçer ve sayıları zamanla artar ve
- Ortalama yaşın artması ile beraber bağışıklık sistemi de zayıflar.
Yukarıdaki nedenlerle orta ve ileri yaşlarda da aşı ile önlenebilir hastalıklar görülmeye başlar. Günümüzde bu dönemi yaşamaktayız. Bu nedenlerle erişkin ve ileri yaş grubunda olan insanların da, hem bağışıklığı azalan kişilerin bağışıklığını artırmak hem de bir şekilde bağışık olmayan kişilerin bağışık hale getirilmesi için, önerilen aşılarla aşılanmaları gerekmektedir.
Aşı ve bağışıklama hizmetlerinin bulaşıcı hastalıklara karşı korunmada en etkili, en güvenli ve en ekonomik sağlık hizmeti olduğunun altını çizen Prof. Dr. Caferi Tayyar Şaşmaz sözlerine şöyle noktaladı: “Bugün aşıların sayesinde çiçek, çocuk felci, kızamık vb. gibi çok bulaştırıcı ve öldürücü hastalıklara yakalanma korkusu olmadan güvenle yaşayabiliyoruz. Hem bu güvenli ortamı sürdürebilmemiz hem de gelecekte olası salgın ve pandemilere karşı korunabilmek için aşı ve bağışıklama hizmetlerine daha fazla önem vermemiz gerekir. Toplumda hem çocukluk hem de erişkinlik döneminde aşının gerekliliği üzerine farkındalığı ve aşıya olan güveni artırmamız gerekir. Bir başka çok önemli bir konu da, ülke olarak aşı geliştirme ve üretme teknolojisine yatırım yapmamız, kendi aşılarımızı kendimiz üretmemiz gerekir.”