Son günlerde medyada yer alan ilaçta fiyat indirimine rağmen ilaç harcamalarının katlanarak arttığına ilişkin haberlere ilaç sektöründen yanıt gecikmedi.
AİFD Genel Sekreteri Alp Sevindik konuya ilişkin açıklamasında bütçenin dengelenmesinin bütün yükünü ilaç endüstrisine yüklemenin, sürdürülebilir bir durum olmadığını belirtti.
AİFD Genel Sekreteri Alp Sevindik’in konuyla ilgili açıklaması şu şekilde:
Bu Bünye Bu Yükü Kaldırmakta Zorlanıyor
İlaç endüstrisi olarak artık her yılın Aralık ayında Hükümetimizin bizim için hazırladığı sürprizlere alışmaya başladık. Geçen yıl 4 Aralık’ta yayınlanan fiyat kararnamesi sonucunda ilaç fiyatları referans fiyatların % 66’sı ile sınırlandı. Jenerikleri olmayan orijinal ürünlere, daha önceden varolan % 11 iskontoya ek olarak % 12 iskonto getirildi. Yani bu ürünler için toplamda % 23 indirim yapıldı. 2010 yılını bu düzenlemenin olumsuz etkileriyle mücadele ederek geçirdik. Bazı yatırımlar durduruldu veya ertelendi, işten çıkarmalar oldu
Bu yıl da Aralık ayı farklı olmadı. Yeni bir fiyat düzenlemesi ile ilaç fiyatlarında % 9,5 ek indirim yapıldı. Üstelik buna AB’deki kriz önlemleri nedeni ile başta Yunanistan olmak üzere referans ülkelerde gerçekleşen fiyat düşüşlerinin ülkemize olan etkisini de eklemek gerekecek.
İlaç endüstrimiz, ülkemizin çıkarları ve hastalarımızın yararı için bugüne dek birçok kez özveride bulundu. Son örnekte de özveriyi yapan endüstri oldu. Ancak bu noktada şunu yüksek sesle söylemek zorundayız: Bütçeyi dengelemek için sadece ilaç fiyatlarında indirime odaklanmak, yani bütçenin dengelenmesinin bütün yükünü ilaç endüstrisine yüklemek, sürdürülebilir bir durum değildir. Bu uygulama ilaç endüstrisinin gelişimini ve ülkemize ileri teknolojilerin transferini zorlaştırmakta, hastalarımızın ilaca erişimi açısından risk yaratmaktadır.
Sağlık harcamaları artıyor ama ilaç harcamaları azalıyor!
Hükümetimizin 2004 yılından itibaren uygulamaya koyduğu “Sağlıkta Dönüşüm Programı” kapsamında gerçekleşen reformlar son yıllarda ülkemizde sağlık ve ilaç hizmetlerine erişimi önemli ölçüde güçlendirdi. Atılan olumlu adımlar arasında, kamuya ait hastanelerin Sağlık Bakanlığı bünyesinde toplanması, vatandaşların kamuya ait tüm sağlık kuruluşlarından ve serbest eczanelerden yararlanabilmesi, Yeşil Kartlıların ayaktan tedavi harcamalarının karşılanması, vatandaşların özel sağlık kuruluşlarından hizmet alabilmesi ve Aile Hekimliği uygulamasını sayabiliriz. İlaç ve sağlık hizmetlerinin tüm toplumu kapsaması ve uluslararası standartlarda verilmesi için çalışılıyor. Türkiye yapması gerekeni yapıyor. Ama sağlık hizmetlerine erişimin artması doğal olarak sağlık harcamalarını artırıyor. Örneğin, 2001 yılında vatandaşın hekime başvuru sayısı yılda ortalama 2,7 iken bu rakam 2008’de 6,3 oldu. 2010 yılında ise 7’yi aştığı tahmin ediliyor.
Sağlık hizmetlerine erişimin bu denli arttığı bir ortamda, sağlık harcamalarının da artması beklenen bir gelişmedir. Sağlık harcamaları iki kalemden oluşmaktadır: İlaç giderleri ve diğer tedavi giderleri. Bu tabloda ilaç harcamalarının payı giderek azalıyor. 2010’un ilk altı ayındaki SGK Sağlık Harcaması verilerine göre, ilaç harcamaları bir önceki yıla göre %7 küçülürken, diğer tedavi harcamaları %25 büyüdü. Buna rağmen, sağlık bütçesini yönetmenin yükünü ilaç endüstrisi taşıyor.
İlaç ve sağlık hizmetlerinin kalitesi sürdürülebilir olmak zorunda!
Ülkemizde sunulan hizmetlerin kalitesini sürdürülebilir bir zemin üzerinde yükseltmek zorundayız Türkiye, tüm toplumu kapsayan yüksek kaliteli ilaç ve sağlık hizmetleri sunma hedefine doğru yürüdükçe, ilaç ve sağlık harcamaları da artmaya devam edecek. Bu koşullarda bütçeyi dengelemenin yolu kaynakların etkin kullanımından geçiyor. Kaynakları etkin kullanmanın yolu ise ilaç harcamaları finansmanına farklı yönlerden bakabilmekten ve yapısal reformları uygulamaktan geçiyor.
Biz AİFD olarak bütün bilgi birikimimiz ve gücümüzle, yapısal reformların hazırlanmasına, uygulanmasına katkıda bulunmaya hazırız. Bu süreçte, endüstrinin Hükümetimizden beklentisi şeffaflık ve diyalogdur. Bu yıl diyalogun değil, ama şeffaflığın eksikliğini yaşadık. 2010 için belirlenmiş bütçe tavanının aşıldığını, yılın sonlarına doğru aniden öğrendik. Oysa 3 ayda bir düzenli toplantılar yapılması ve verilerin kontrol edilmesi konusunda mutabakat sağlandığını düşünüyorduk. Ama bu toplantılar hiç yapılmadı ve 2010 bütçesi için 600 milyon TL’lik bir fazla olduğu bize bildirildi. Üstelik henüz başlamamış olan 2011 yılında ilaç bütçesinin 1 milyar TL aşılacağı şimdiden öngörüldü ve toplam 1 milyar 600 milyon TL düzeyinde bir tasarruf gerektiği sonucuna varıldı.
Bir kez daha tekrar edeyim: Kaynak sorunlarını yapısal reformlar yerine sadece ilaç fiyatlarında indirime odaklanarak çözmek mümkün değildir. Ülkemizin sürekli artan sağlık ihtiyaçları buna izin vermemektedir.
AİFD ve araştırmacı ilaç endüstrisi bütçe sorunlarının aşılması, ilaç ve sağlık hizmetlerinin sürdürülebilir bir zemin üzerinde uluslararası standartlarda sunulması ve ülkemiz ilaç endüstrisinin gelişerek hastalarımıza daha yüksek kaliteli ve katma değerli hizmet verebilmesi için Hükümetimizle ve tüm paydaşlarımızla işbirliğine hazırdır, isteklidir.
2010 yılındaki olumsuz tecrübeden umuyorum faydalı bir model de çıktı: İlaç Harcamaları İzleme ve Değerlendirme Komisyonunda artık sektör de temsil edilecek. Aylık veri güncellemeleri ile, üç ayda bir de gerekli değerlendirmeler yapılarak ilerlenebilirse bundan hem sektör hem kamu fayda sağlar, ilaç tedarikinde ortaya çıkabilecek riskler azaltılır. 2011 yılındaki kamu ve sektör çalışmalarının bu yılkinden daha şeffaf bir ortamda, diyalog ve uzlaşma içinde yapılmasını diliyorum.