📝 Editoryal Not:
Böbrek üstü bezi (adrenal bez) kitleleri genellikle tesadüfen saptanmasına rağmen, bazı durumlarda ciddi hormonal ve metabolik bozukluklara yol açabiliyor. Acıbadem Kadıköy (Dr. Şinasi Can) Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara’nın açıklamaları, erken tanı ve uygun cerrahi yaklaşımların hastaların yaşam kalitesini nasıl etkilediğini bilimsel ve klinik açıdan ortaya koyuyor. Bu haber, hem hekimler hem de toplum için farkındalık yaratma açısından büyük önem taşıyor.
Böbrek Üstü Bezi Kitleleri Genellikle Belirti Vermiyor Ancak Tehlikeli Olabiliyor!
Küçük ama yaşamsal öneme sahip böbrek üstü bezleri (adrenal bezler), vücudun stres yanıtı, enerji dengesi, tansiyon kontrolü ve metabolizmasında kritik rol oynayan hormonları üretiyor. Bu bezlerde gelişen kitlelerin çoğu iyi huylu olsa da, bazıları hayati risk taşıyan hormon dengesizliklerine yol açabiliyor.
Acıbadem Kadıköy (Dr. Şinasi Can) Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Melih Kara, böbrek üstü bezi kitlelerinin büyük kısmının tesadüfen saptandığını belirterek, şu uyarıda bulunuyor:
“Bu kitlelerin çoğu tehlikeli değildir, ancak pheochromocytoma, kortizol veya aldosteron salgılayan tümörler ciddi kardiyovasküler, metabolik ve elektrolit bozukluklara yol açabilir. Ayrıca büyük veya büyüme eğiliminde olan kitlelerde kanser riski de artmaktadır. Bu nedenle her adrenal kitle mutlaka dikkatle değerlendirilmelidir.”
Risk Faktörleri: Yaş, Genetik ve Önceden Var Olan Tümörler
Böbrek üstü bezi kitlelerinin çoğu rastlantısal olarak ortaya çıksa da bazı risk faktörleri tanımlanmıştır.
Prof. Dr. Kara’ya göre; ileri yaş, önceden kötü huylu tümör öyküsü, genetik sendromlar (MEN2, von Hippel-Lindau, SDH mutasyonları) ve bazı ilaçların uzun süreli kullanımı riski artırabiliyor. Bu nedenle tanı sürecinde kişiye özel değerlendirme yapılması büyük önem taşıyor.
Çoğu İyi Huylu, Ancak Hormonal Dengesizliklere Yol Açabilir
Böbrek üstü bezinde gelişen kitleler hormon üreten (fonksiyonel) ve hormon üretmeyen (non-fonksiyonel) olmak üzere ikiye ayrılıyor.
En sık görülen adrenokortikal adenom genellikle iyi huylu ve sessiz seyirli. Ancak bazı kitleler, Cushing sendromu, hipertansiyon, diyabet, osteoporoz gibi ciddi sistemik hastalıklara neden olabiliyor.
Prof. Dr. Kara, bu tabloyu şöyle açıklıyor:
“Aşırı kortizol salgılayan kitleler Cushing sendromuna, aşırı aldosteron salgılayanlar dirençli hipertansiyona, pheochromocytoma ise taşikardi ve ani tansiyon ataklarına yol açabiliyor.”
Tanı ve Tedavi: Görüntüleme ve Cerrahi Yaklaşım
Adrenal kitleler genellikle BT ve MR gibi görüntüleme yöntemleriyle tesadüfen tespit ediliyor.
Küçük, iyi huylu ve hormon salgılamayan lezyonlar için düzenli takip yeterliyken, >4 cm boyutundaki veya hormon aktif tümörlerde cerrahi tedavi öneriliyor.
Prof. Dr. Kara,
“Cerrahi müdahale, hormon salgılayan veya kanser şüphesi taşıyan kitlelerde tedavinin temelini oluşturur,”
diyerek cerrahinin önemini vurguluyor.
Minimal İnvaziv Yöntemler Hastaya Avantaj Sağlıyor
Son yıllarda laparoskopik, retroperitoneal ve robotik cerrahi teknikler, daha küçük kesilerle daha hızlı iyileşme imkânı sunuyor.
Prof. Dr. Kara,
“Minimal invaziv yaklaşımlar hem estetik avantaj sağlar hem de hastaların daha kısa sürede taburcu olmasına yardımcı olur. Bu sayede yaşam kalitesi artar,”
diyor.
Laparoskopik adrenalektomi ise halen altın standart olarak kabul ediliyor. Özellikle küçük tümörlerde, obez hastalarda ve zorlu anatomilerde posterior retroperitoneal veya robotik teknikler, ameliyat süresini kısaltırken ağrıyı da azaltıyor.