Otizmli çocukların eğitimden en verimli şekilde yararlanmaları için çalışan Tohum Otizm Vakfı, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından “11 Şubat Uluslararası Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Günü”nün 5’inci yıl dönümü etkinliklerine konuşmacı olarak davet edildi.
Programa katılan Tohum Otizm Vakfı Kurucu Başkan Yardımcısı Aylin Sezgin, Türkiye’nin otizm yolculuğunu, vakıf olarak otizmli bireyler için yaptıkları çalışmaları New York’taki BM Genel Merkezi’nden tüm dünyaya anlattı.
1990’larda otizmi anlamaya çalışan bir kadın olarak “cam tavan”ın sadece başının üstünde değil, tüm bedenini kaplayan kalın ve katmanlı bir duvar olduğunu paylaşan Aylin Sezgin; “O günden bugüne bu katmanları hiç durmadan, teker teker kırmam gerekti, hala da gerekiyor” dedi.
BM Genel Kurulu’nun 22 Aralık 2015 tarihinde ilan ettiği ‘11 Şubat Uluslararası Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Günü’, 5’inci yıldönümünde iki gün süren çeşitli etkinliklerle kutlandı. Bu yıl, Kraliyet Bilim Akademisi Uluslararası Kurulu ve Milletlerarası Ticaret Odası’nın iş birliğinde New York’taki BM Genel Merkezi’nde düzenlenen etkinliklere Türkiye’de otizmli çocukların eğitimden en verimli şekilde yararlanmaları için çalışan ve yaklaşık 475.000 otizmli bireyin ve ailelerinin hayatına temas eden Tohum Otizm Vakfı, konuşmacı olarak davet edildi. Yıldönümü nedeniyle 11 Şubat’ta düzenlenen “Bilim, Teknoloji ve İnovasyonda Eşitlik: Küresel Trendler ve Engeller” başlıklı panelde konuşan Tohum Otizm Vakfı Kurucu Başkan Yardımcısı Aylin Sezgin, Tohum Otizm Vakfı’nın kuruluşunda ilham kaynağı olan oğlu için verdiği mücadeleyi, vakfın çalışmalarını ve Türkiye’nin otizm yolculuğunu BM’den tüm dünyaya anlattı.
Konuşmasına; “Tohum Otizm Vakfı’nın Kurucu Başkan Yardımcısı ve otizmli genç bir yetişkinin annesiyim” diyerek başlayan Aylin Sezgin şunları söyledi:
“1990’ların başında ülkemde otizme dair erişebildiğim hizmet yok denebilecek kadar azdı. Üniversite mezunu bir kadın olarak öncelikle otizm konusunda kendimi eğitim. Eğitime ve araştırmalara başladığım anda ise otizmin ne denli kapsamlı bir konu olduğunu gördüm. O an sadece benim çocuğumun kurtuluşunun gerçek kurtuluş olmayacağını anladım. Süreç içinde çok değerli destekçilerimizin de katkılarıyla, kanıta dayalı ve bilimsel yöntem olan Uygulamalı Davranış Analizi temelli bir okul kurduk. Tohum Otizm Vakfı olarak; bu bilimsel bilgi birikiminin ABD’den Tohum Otizm Vakfı’na transferine yardımcı olduk ve edindiğimiz bu bilgiler özel eğitim alanında yenilikçi adımlar atmamızı sağladı. Bunun yanında programlarımıza eğitsel teknolojileri de dahil ettik ve kendimiz de teknolojik gelişmelere imza attık.”
Türkiye’de 55 bin çocuğu otizm taramasından geçirdik!
Türkiye’de otizmli birey sayısına dair resmi verilere sahip değiliz. Bugüne kadar Sağlık Bakanlığı ile ortaklaşa yürüttüğümüz projelerde 55.000 çocuğu otizm taramasından geçirdik ve Türkiye’deki otizm görülme sıklığının dünya rakamları ile aynı olduğunu gördük. Nüfusa yönelik yaptığımız projeksiyon gösteriyor ki bugün ülkemde 0-19 yaşları arasında 450.000 kişi var ve bu kişilerin yalnızca 30.000’i örgün eğitime dahil olabiliyor.
Otizm tanısı alan kız çocuklar daha dezavantajlı!
Otizmli kız çocuklarının karşılarına çıkan zorluklar ele alındığında çifte bir dezavantajdan bahsedebiliriz. Kız çocukları için otizm, omuzladıkları toplumsal cinsiyet yükünün üzerine binen farklı bir dezavantaj haline geliyor. Türkiye’de kız çocuklarının okullaşması, otizmden bağımsız zorlukları olan ağır bir konu. Otizmli kız çocukları eğitime erişse bile çoğunlukla erken özel eğitim alma fırsatı bulamıyor ve ilkokul çağına geldiklerinde akla gelen her alanda kaynaştırma ile ilgili sıkıntılar yaşıyorlar. Etkili ve bireysel eğitim hizmetlerine erişemedikçe kızların yükü ağırlaşıyor ve bu öğrenciler okulu bırakmaya itiliyor. Sadece kız öğrenciler değil otizmli erkek öğrenciler de eğitim sistemi içinde kademe atladıkça sistem dışında kalıyor; liseye geçişte özel eğitim alan öğrenci sayısı ortaokula göre neredeyse %65 azalıyor.
Kaynaştırmada ise ülkemdeki yasal düzenlemeler dünya standartlarında olsa da uygulamaya dair aksaklıklar var. Özellikle kurum içi eğitimlerin yetersizliği öğretmenlerin yetkinliğini fazlasıyla etkiliyor. Öğretmenlerin yaklaşım ve becerileri de otizmli öğrencilerin hayatını ve geleceğe dair hayata tutunma ihtimallerini doğrudan etkilemiş oluyor.
Yükseköğretimde otizmli öğrenci sayısı sadece 21!
Türkiye’deki istatistikler 2019 yılında Otizm ve Asperger tanısı almış üniversite öğrenci sayısının sadece 21 olduğunu söylüyor.Bu sayı büyük ihtimalle 21’den daha fazla… Ancak üniversite eğitimine ulaşabilmiş otizmli bireylerin hem kendilerinin hem de ailelerinin bu durumu sakladıklarını düşünüyoruz. Etiketlenme korkusu yüzünden otizmli olduklarını gizleme ihtiyacı duyan bireyler olduğunu biliyoruz.
Pek çok ülkenin aksine, Türkiye’nin Bakanlık ve Sivil Toplum Kuruluşlarının emeği ile inşa edilmiş ulusal bir “Otizm Eylem Planı” var!
Diğer pek çok ülkenin aksine, Türkiye’nin Bakanlık ve Sivil Toplum Kuruluşlarının emeği ile inşa edilmiş ve 2016 yılında yayımlanmış ulusal bir “Otizm Eylem Planı” var. Bu planın sonuçlarını ihtiyatlı bir iyimserlikle bekliyorum.
Otizmli kız çocukları başarılı bilim insanları, teknoloji önderleri ve mucitler olmak anlamında büyük bir potansiyele sahipler!
Bilimde Kadınlar ve Kız Çocukları Uluslararası Günü’nde burada olmamıza imkan tanıdıkları için Kraliyet Bilim Akademisi Uluslararası Kurulu ve Milletlerarası Ticaret Odası’na sonsuz teşekkürler. İnanıyorum ki otizmli kız çocukları başarılı bilim insanları, teknoloji önderleri ve mucitler olmak anlamında büyük bir potansiyele sahipler ve onlara şans verildiği takdirde alınacak sonuçlar sınır tanımayacak. Tüm kalbimle inanıyorum ki bir gün buraya otizmli bir kadın bilim insanımız gelecek ve bu konuşmayı sizlere o yapacak…