Toplumsal kontrol mekanizması olarak “utanç”
VakıfBank Kültür Yayınları’nın okurla buluşturduğu “Utanç: Sosyo-Kültürel Bir Fenomen” yayımlandı. Doç. Dr. Murat Önderman kitabında, utanç kavramını öznel, toplumsal ve kişiler arası etkileşimler bağlamında türlerine ayırarak değerlendiriyor, zengin örneklemelerle derin bir incelemede bulunuyor.
VakıfBank Kültür Yayınları’nın yayımladığı Doç. Dr. Murat Önderman’ın yeni kitabı “Utanç: Sosyo-Kültürel Bir Fenomen”, sıra dışı bir çalışma olarak öne çıkıyor. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Önderman, utancı öznel, sosyal, kolektif ve özneler arası açılardan inceliyor, utancı özellikle toplumsal kontrol mekanizması olarak gördüğünü ifade ediyor.
Birçok başlıkta değerlendirme
Önderman kitabında utancın toplumsal boyutunu, mekanizmalarını, yönelimini, kültürel, ahlaki ve benlik ilişkisini sıralıyor, utancı birçok başlıkta anlatıyor. Önderman’a göre utanç ve suçluluk deneyimleri, farklı kültürlerdeki ahlaki yönelimlerle ve bu kültürler tarafından biçimlendirilen ahlaki benlik tipleriyle yakından ilişkili. Önderman: “Benlik, bu metinde, daha çok, kültürel bir fenomen olarak ele alınmıştır. Bu
anlamıyla benlik, bir kişinin kendisiyle ve toplumla ilişkisiyle ilgili kültürel tanım ve yönelimlerle bağlantılıdır” diyor.
“Kültür tarihsel bir fenomendir”
Önderman, utanç duygusunun benlikle kültür arasındaki ilişkilerin incelenmesi bakımından, diğer birçok duyguya kıyasla oldukça uygun olduğunu söylüyor. Bir kültürün, utanç veya suçluluk kültürü olarak nitelendirilebildiğini belirten Önderman, bu nedenle kitapta utancın daha çok sosyo-kültürel boyutu üzerinde durarak şu satırları kaydediyor: “Öncelikle, burada, kültürün değersel değil, betimsel yönlerine ağırlık verildiğini belirtmek istiyorum. Keza kültür monoblok veya bir bütün olarak ele alınmamakta, birbiriyle uyuşmayan farklı eğilimleri içinde barındırabildiği varsayılmaktadır. Günümüzün büyük toplumlarında toplumsal kültür, ne Durkheim’ın ileri sürdüğü kadar çatışmasız ve holistik ne de yapısalcılık sonrasında savunulduğu kadar karmaşık ve dağınık. Yine de kültürler farklı, hatta uzlaşmaz unsurları barındırabiliyor. Kültür, birbiriyle çelişen bazı etkilerde de bulunabilir. Kültür tarihsel bir fenomendir ve tümüyle tutarlı ve uyumlu öğelerden oluşmaz. Buna karşılık, çoğu kültürde bazı baskın eğilimleri saptamak mümkün. Dolayısıyla kültürler tam anlamıyla hibrit de değiller. Kültür çok parçalı da olsa, bazı parçalar diğerlerinden ‘daha büyük.’ Bunun dışında, kültür, bu metinde, sosyal süreçlerden oldukça özerk bir fenomen olarak ele alınmaktadır.”
Bireyler kolektif bilincin temsilcisi
Önderman, birçok duygunun ve utancın sosyal faktörlerin katkısını saptamadan anlaşılamayacağına dikkat çekiyor. Önderman, şöyle devam ediyor: “Bazen tüm duygular, bazen de aralarında utanca da yer verilen ‘sosyal duygular’, bu tür yaşantılarda başkalarının oynadıkları rol nedeniyle, literatürde ‘sosyal’ olarak nitelenmiştir. Ne var ki, sosyal olanın etkisi veya kapsamı, yalnızca içsel veya dışsal nesnelerle kurulan imgesel veya aktüel kişilerarası ilişkilerle sınırlı değildir. Sosyal etmenler bizim kendimizle kurduğumuz ilişkinin biçimini büyük ölçüde etkilediği gibi, başkaları ne aktüel ne de imgesel olarak bir gözleyici sıfatıyla bulunmaksızın hissedebileceğimiz tamamen öznel utanç yaşantısında bile iş başındadır. Burada bireyler, kendileri karşısında da kolektif bilincin bir temsilcisi gibi davranırlar…“