📝 Editoryal Not:
Bu basın bülteni, tip 2 diyabet ve insülin direnci gibi yaygın metabolik hastalıkların hücresel düzeydeki kökenine ışık tutan, çığır açıcı bir temel bilim çalışmasını konu almaktadır. Harvard Üniversitesi’nde Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil ve ekibinin yürüttüğü bu araştırma, mitokondride spesifik bir noktadan kaynaklanan reaktif oksijen türü (ROS) üretiminin, obeziteye bağlı metabolik bozukluklardaki kritik rolünü ortaya koymaktadır. Sağlık profesyonelleri için bu gelişme, hedefe yönelik ve daha etkili tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak tanıyabilecek önemli bir patofizyolojik mekanizmanın anlaşılmasını sağlamaktadır.
Harvard T.H. Chan Halk Sağlığı Fakültesi’nden Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil liderliğinde yürütülen ve Nature dergisinde yayımlanan yeni bir araştırma, obezite ile ilişkili tip 2 diyabetin gelişiminde mitokondrideki spesifik bir işlev bozukluğunun merkezi rolünü ortaya koydu. Bu bulgular, metabolik hastalıkların tedavisinde yeni ve hedefe yönelik yaklaşımların önünü açabilir.
Harvard Üniversitesi T.H. Chan Halk Sağlığı Fakültesi’nde Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil’in laboratuvarında yürütülen ve Dr. Renata Gonçalves’in öncülüğünü yaptığı bir çalışma, karaciğer mitokondrilerindeki yeni bir bozulma mekanizmasının, insülin direnci ve tip 2 diyabet gibi obeziteyle ilişkili metabolik hastalıkların oluşumunda belirleyici rol oynayabileceğini ortaya koydu.
Araştırma, enerji üretiminde temel bir rol oynayan koenzim Q’nun (CoQ) karaciğerde yetersiz sentezlendiğini ve hücre içi dağılımında sorunlar olduğunu gösterdi. Bu bozukluk, mitokondride “ters elektron transferi” (Reverse Electron Transport – RET) adı verilen spesifik bir süreci tetikleyerek, kompleks I enzimi üzerinden aşırı reaktif oksijen türleri (ROS) üretimine neden oluyor. İlginç bir şekilde, mitokondride ROS üretme potansiyeline sahip 11 farklı bölgeden yalnızca bu tek enzimin, zararlı düzeyde ROS üretimine katkı sağladığı tespit edildi.
Prof. Dr. Gökhan Hotamışlıgil, konuya dair yaptığı açıklamada, “Aşırı ROS üretiminin obezite ve yaşlanmayla ilişkili olduğu uzun zamandır biliniyor; ancak bu üretimin nerede, nasıl ve neden ortaya çıktığı net değildi. Bu eksik bilgi, etkili tedavi seçeneklerinin geliştirilmesini engelliyordu. Bu çalışma, bu boşluğu doldurmak adına önemli bir adım,” dedi.
Mitokondriler, hücresel enerji üretiminin merkezi olmakla birlikte, sınırlı miktarda ROS da üretirler. Bu moleküller, düşük düzeylerde faydalı olabilse de, kontrolsüz üretildiklerinde hücre hasarına ve sistemik disfonksiyona yol açabilir. Önceki yaklaşımlar, genel antioksidanlarla bu sürecin baskılanabileceğini öne sürse de, klinik çalışmalar bu tedavilerin etkisiz olduğunu göstermiştir. Yeni bulgular, ROS üretiminin genel değil, çok özgül bir kaynaktan geldiğini göstererek tedavi yaklaşımlarını radikal biçimde değiştirebilir.
Çalışmanın ilk yazarı Dr. Renata Gonçalves ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu bilgiler ışığında, artık geniş spektrumlu ve etkisiz antioksidanlar yerine, belirli ROS üretim noktalarını hedefleyen özgün ve potansiyel olarak daha etkili tedavi yaklaşımları geliştirilebilir. RET sürecinin baskılanması ya da CoQ seviyelerinin hedefli olarak artırılması, tip 2 diyabet gibi metabolik hastalıkların tedavisinde yeni bir çığır açabilir.”
Bu bulgular, metabolik hastalıkların kökenine yönelik daha hassas biyolojik hedeflerin tanımlanması yoluyla, bireyselleştirilmiş tedavilerin önünü açabilir ve kronik hastalıklarla mücadelede paradigmayı değiştirebilir.